Wednesday, September 28, 2016

Mısır ve Etiyopya Özelinde Nil Havzası Su Sorunu



Afrika’daki su problemi derin tarihsel kökleriyle günümüzde farklı formlarla uluslararası ilişkilerde gündem oluşturmaktadır. Nil Havzası’nda Etiyopya ‘nın inşa etmek istediği Nahda (Rönesans) Barajı birçok etken içermesi ve tarihsel arka planıyla çözülmesi en zor olan sorunların başında gelmektedir.
    Nil Nehri dünyanın en uzun nehri olarak kabul edilmektedir. 10 farklı ülkeden geçen Nil Nehri en son Mısır topraklarından Akdeniz’e dökülür. Nil Havzasındaki en güçlü devlet olan Mısır kendisiyle askeri ve ekonomik olarak baş edebilecek güçte olmayan diğer kıyıdaş devletlerin Nil üzerindeki kullanımlarını önemli ölçüde kısıtlamaktadır. 80 milyonu aşkın nüfusuyla Mısır Nil sularının yaklaşık %70 ‘ini kullanırken buna karşın Sudan dışında kalan 8 diğer Nil Havzası ülkesi Nil sularının ancak %5 ‘ini kullanabilmektedir. Nil sularının %85 ‘inin kendi topraklarında doğduğu Etiyopya da bu 8 ülke arasındadır.
    Mısır, Nil Havzası’nda aşağı kıyıdaş ülke olmasına rağmen geniş kullanım haklarına sahip olmasını 1929 yılında Britanya İmparatorluğuyla imzalamış olduğu Nil Sularının Kullanımına Dair Anlaşmaya dayandırır. Bu anlaşmaya göre ‘’Nehir boyunca ve havzanın herhangi bir bölgesinde Mısır’ın çıkarlarını tehdit eden hiçbir girişimde bulunulmayacağı garanti edilmektedir’’. Bu anlaşma 1959 yılında Sudan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Mısır ve Sudan arasında tekrar gözden geçirilmiş ve Sudan’a nispeten yeterli kullanım hakkı sağlar duruma getirilmiştir. Ancak bu gözden geçirme sadece iki ülke arasında gerçekleşmiş diğer ülkeleri kapsamamış ve havzadaki sorunları çözmekten ziyade daha da derinleştiriştir. Etiyopya ve diğer kıyıdaş ülkelerin itirazı ise bu anlaşmanın sömürge döneminde yapıldığı ve kendilerini bağlamadığı yönündedir.
   Doğal kaynakları çok kısıtlı ve yaklaşık 100 milyon nüfusa sahip Etiyopya enerji açığını Mavi Nil üzerine inşa etmek istediği barajla gidermek istemektedir. Buna yönelik en büyük girişimi Afrika kıtasının 1’inci ve dünyanın 10 ‘uncu büyük barajı olması öngörülen Rönesans Barajını inşa etmektir.  Mısır ise 1929 tarihli anlaşmaya dayanarak ve aşağı kıyıdaş ülke olması sebebiyle bu barajın kendi topraklarına akan suyu azaltacağını iddia etmekte ve baraj inşaatının durdurulmasını talep etmektedir. Bu iddia teknik olarak zayıf temellere dayansa da uluslararası ilişkilerde Mısır’ın elinin güçlü olması Etiyopya ‘yı zor durumda bırakmaktadır.
      Temelde su sorunu olarak görünen bu mesele içerisinde derin tarihi sorunları barındırır. Örneğin Etiyopya halen Eritre’nin ayrılmasından Mısır’ ı sorumlu tutarken Mısır ise Etiyopya’nın İsrail ‘in kışkırtmalarıyla hareket ettiği iddiasında bulunmaktadır. Soğuk Savaş döneminde Mısır’ın Nil Nehri üzerine Sovyet desteğiyle inşa ettiği Asvan Barajı ve bölgedeki diğer suyollarının kullanımıyla ilgili sorunlar doğu ve batı bloğunu (ve hatta aynı blok içindeki devletleri bile) karşı karşıya getiren krizlere yol açmıştır. Sorunun çözümünün zaman almasının tıpkı Soğuk Savaş‘da olduğu gibi meseleyi uluslar arası bir mesele haline getirmesi beklenilebilir bir sonuçtur.
Sonuç
    Çin ‘in Afrika’ya girmesi, bölgede aktörlerin sayısının artması, Mısır’ın Arap Baharı süreciyle iç meselelerine gömülmesi,Etiyopya’nın büyüyen enerji açığını kapatmak için baraj yapımında ısrarlı olması açlık ve ekonomik sorunlara sahip Nil Havzasındaki diğer kıyıdaş devletlerin Mısır’ın Nil Suyu politikalarını daha sert sorgular söylemleri  Mısır’ı geçmişte izlediği gibi sert politikalar izlemekten alıkoymaktadır. Bununla birlikte Mısır’ın Nil Politikasından taviz vermesini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Tüm bu etkenler göz önüne alındığında Mısır ve Etiyopya için en gerçekçi seçeneğin iki ülkenin işbirliğine girmesi ve daha radikal bir adım olarak 1929 anlaşmasının tekrar gözden geçirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.
Kaynaklar
Patrick Loch Otieno Lumumba (African Sociological Review 11, 1, 2007, pp.10-24)  : The Interpretation of the 1929 Treaty and its Legal Relevance and Implications for the Stability of the Region
Cumali Önal : Nil'de su savaşları
http://www.aksiyon.com.tr/dunya/nilde-su-savaslari_515247
İşte Afrika'yı savaşın eşiğine getiren HES (Radikal)
http://www.radikal.com.tr/cevre/iste_afrikayi_savasin_esigine_getiren_hes-1169692
Ahmet Yusuf (2013,SETA) Etiyopya - Mısır: Su Savaşları
http://odak.setav.org/page/etiyopya-misir-su-savaslari/6830



Özcan Çetin - Dumlupınar Üniversitesi / Siyaset Bilim ve Uluslararası İlişkiler / 05.02.2015

Tuesday, September 27, 2016

2011 Şubat Devrimi Sonrası Süreç ve Aktörler (2015-03-03)


Libya’lıların Şubat 2011’de 42 yıllık ‘’devrim rehberleri’’ Albay Kaddafi karşıtı gösterilere başlamasının üzerinden 4 yıl geçti. Ancak ülkenin şu anki durumu Kaddafi yönetimi altında olduğu dönemden daha istikrarlı ve huzurlu değil.

Geçen 4 yıl içinde Kaddafi’nin kendi geliştirdiği devlet sistemi  ’’cemahiriye’’nin yarattığı bozuk devlet ve ekonomi sisteminin toplum üzerinde yarattığı hasar onarılmaya çalışılmış , modern devletlerdeki gibi devlet kurumları inşa edilmeye uğraşılmıştır. Ancak Kaddafi’nin cemahiriye sisteminin bıraktığı hasar, bu sistemde yetişmiş insanların oluşturduğu toplum,, özellikle 90’larda orduyu pasifize etme siyasetinin yarattığı güvenlik gücü eksiği  gibi problemler yeni devlet inşasını çok zor kılmaktadır.

Yurt dışında eğitim almış elit bürokratik sınıf Devrim sonrası Libya'da yeni devlet inşası sürecinde bunu başarabilecek yegane insan kaynağı olarak görülmektedir.Bunun yanında hayatını uzun yıllar batıda geçirmiş sivil ve asker Libya'lılar da devrim sonrasında ülkelerine dönerek yeniden inşa sürecinde rol üstlenmeye çalışmaktadırlar.Gene yarım asra yakın bir süre başta kalan Kaddafi rejimi döneminde baskı gören etnik ve siyasi gruplar da yeni Libya’nın siyasi sahnesinde önemli aktörlerdendir.

Kaddafi’nin Cemahiriye sisteminde halkın ‘’siyasi partiler olmadan da kendi kendilerini yönetebileceği’’ savunulmuş ve ülkedeki siyasi kültür siyasi partiler olmadan gelişmiştir. Devrimden hemen sonra 374 siyasi partinin kurulmuş olması ise dikkat çekicidir. Libya'da siyasi partilerin tek bir seçim bölgesinde dahi örgütlenerek seçimlere girebilmesi bu kadar çok partinin kurulmuş olmasının sebeplerinden biri olarak kabul edilebilir.Bu partilerin bir çoğu hiyerarşik yapından yoksun ve ülke  genelinde ciddi bir tabana sahip olmayan partilerdir. Bir kaçı dışında tüm partiler oldukça dar nüfuza ve politikaya sahiptir. Bu partiler içinde en öne çıkan ve nispeten bir disipline sahip olanlar Mahmut Cibril’in liderliğini yaptığı ve liberal söylemlere sahip Ulusal Güçler İttifakı Partisi , Libya’nın Arap ve Müslüman kimliğini sürdürmesi gerektiğini düşünen Cuma El Gamati’nin Değişim Partisi ve Müslüman Kardeşlere yakınlığıyla bilinen Adalet ve İnşa Partisi’dir.  Özellikle Adalet ve İnşa Partisi Kaddafi döneminde faaliyetlerini gizli ancak istikrarlı şekilde sürdürmesinin verdiği disiplinle Devrim sonrası en güçlü partilerden biri haline gelmiştir.

Hükümet Krizi
Devrim sonrasında Libya siyasetinde karşılaşılan en büyük sorunlardan biri de meşru hükümet sorunudur.

Geçtiğimiz yaz Libya'nın Şafağı adındaki milis gücün Trablus'un kontrolünü ele geçirmesi Libya'da hükümet krizini derinleştirmiştir. 90'larda Kaddafi'ye karşı savaşan El-Kaide'ye yakın silahlı milisler ,Berberi milisler ve Müslüman Kardeşler'den oluşan bu grup batı ve bazı bölge ülkeleri tarafından "rahatsız edici" bulunmaktadır. Buna karşın çoğunlukla Kaddafi dönemi subayları ve ülkenin doğusu için geniş özerklik talep eden federalistlerden oluşan Halife Haftar'ın liderliğini yaptığı grup ise kendi hükümetini ülkenin doğusunda Tobruk'da kurmuştur.

Trablus ve Tobruk hükümetlerinin meşruluk iddiaları hali hazırda sürmekte ve istikrarsızlığa sebep olmaktadır.


Siyasetten Men Yasası  ve Halife Haftar

Devrim sonrası Kaddafi döneminden kalma bürokrat ve siyasetçileri temizleme hedefi taşıyan ve kamuoyunda ‘’Siyasetten Men Yasası’’ olarak bilinen yasa, partilerin çekişmesine sahne olmuş ve netice olarak Devrim sonrası Libya’da önemli siyasi gelişmeleri beraberinde getirmiştir. En başta Devrim öncesi 10 yılı kapsaması planlanan yasa daha sonra Kaddafi’nin başa geldiği 9 Eylül 1969 tarihini kapsayacak şekilde genişletilmiş, ülkelerine yeniden inşa sürecinde rol alma umuduyla dönen birçok isim siyasi sahneden çekilmek zorunda kalmıştır. Bu isimler arasında seküler ve batıya dönük söylemlere sahip Mahmud Cibril gibi isimlerde bulunmaktaydı. Önemli siyasetçilerin bu yasa sebebiyle görevlerini bırakması ülkede Müslüman Kardeşler ve bazı selefi gruplara alan açmıştır. Mısır gibi Müslüman Kardeşleri tehdit unsuru olarak kabul eden ülkeler ve Libya’da önceliği gücünü arttıran cihadçı örgütlerle mücadeleye veren ülkeler Tümgeneral Haftar’ı desteklemeye başlamışlardır. Nitekim Halife Haftar kazandığı uluslararası desteği büyük ölçüde ülkedeki cihadçı gruplara karşı giriştiği ‘’Şeref Operasyonu’’na borçludur denilebilir.

Halife Haftar bu operasyonla ülke içinde ve dışında sempati ve prestij kazanmış olsa da 14 Mayıs 2014’de parlamentoyu fes etme ve yerine bir ‘’başkanlık komitesi’’ kurma girişimi kendisi her ne kadar öyle olmadığını iddia etse de ‘’darbe özelliklerini taşıyan’’ bir girişim olarak kabul edilmektedir. Devrimle sonrası sürecin askeri darbeyle ilerlemesinin Libya halkı ve uluslararası camia tarafından kabul edilebilir bir durum olması beklenilmemektedir.

Sonuç
Devrim sonrası Libya’nın dünyaya adapte olması ve modern bir devlet sisteminin inşası başlıca sorun olarak görünmektedir. Kurulacak yeni kurumlar ve sistemin halk tarafından benimsenmesi kısa vadede gerçekleşmesi zor bir hedeftir. Bunun en büyük sebebi yarım asra yakın varlığını sürdüren Kaddafi rejiminin Libya halkını dünyadan önemli ölçüde izole etmiş olmasıdır. İç savaşta hasar gören ülke alt yapısı ise ülkenin zengin yer altı kaynaklarının doğru kullanılmasıyla aşılması kolay bir sorundur. Bu da ülkede devlet kurumlarının yeniden kurulmasındaki başarıyla doğru orantılıdır.

Çok aktörlü ve dinamik devrim sonrası Libya siyasi sahnesinde Siyasetten Men Yasası önemli kırılmalara yol açmıştır. Bu yasanın yapılmasından siyasi en güçlü çıkan aktörlerin başında Kaddafi döneminde bastırılan ve örgütlenmelerini gizli yürüten Müslüman Kardeşler gelmektedir. Yasa sonrası siyasetten çekilmek zorunda kalan bazı siyasetçilerin desteğini alan Halife Haftar 'ın da yasanın çıkmasından olumlu etkilendiği kabul edilmektedir. Halife Haftar elinde tuttuğu askeri güçle de dikkat çeken bir aktördür. Bu gücüyle Libya’nın içinde bulunduğu durumda kendine önemli bir rol biçtiği kendi beyanatlarından bilinmektedir. Ancak Halife Haftar’ın Libya-Çad Savaşında edindiği kötü şöhret , eski rejimin önemli bir ismi olması ve gücünü büyük ölçüde halk desteğinden değil askeri gücünden alması Haftar’ı Libya siyasetinde zayıflatan sebepler olarak kabul edilmektedir.

 KAYNAKLAR
1)The Unravaelling: In a failing state, an anti-Islamist general mounts a divisive campaign by Jon Lee Anderson (http://www.newyorker.com/magazine/2015/02/23/unravelling )
2) EMRAH KEKILLI : 17 ŞUBAT DEVRİMİ’NDEN HAFTAR DARBE GİRİŞİMİNE LİBYA SİYASETİ (http://file.setav.org/Files/Pdf/20140618123220_17-subat-devrimi’nden-halife-haftar-darbe-girisimine-libya-siyaseti-pdf.pdf )
3) Barak Barfi: Khalifa Haftar: Rebuilding Libya from the Top Down (http://www.washingtoninstitute.org/uploads/Documents/pubs/ResearchNote_22_BarakBarfi.pdf )
4) Hugh Miles : ANALYSIS
LIBYA’S ISLAMIC CAPITALISTS ( www.nupi.no/.../Giuma Abdalla ... )


Yazar: Özcan Çetin - Dumlupınar Üniversitesi / Siyaset Bilim ve Uluslararası İlişk